Köyümüze Hoş Geldiniz
  Köyümüzün Tarihçesi
 



Köyümüzün Tarihçesi:

 

Köyümüzün kuruluş tarihi hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Bununla birlikte köyümüzün oturmuş olduğu yerin daha öncelerden önemli medeniyetlere beşiklik ettiği gözlenmektedir. 
            Köyümüzün çevresinde
, geçmiş medeniyetlere (Bizans) ait çeşitli mermer kalıntıları, şarap küpü olduğu düşünülen boş büyük küpler ve kurumuş su kuyularına rastlanmaktadır. 
     
Bu konuda basın yaında ve internet sitelrinde yayınlanan bazı haberler şöyledir.
     
                        
                                        Bizans dön.kalma olduğu düş. küpler..
Bursa'nın Harmancık ilçesinde düzenlenen operasyonda, tarihi özelliği olduğu düşünülen 4 adet küp ve 5 adet mermer taş ele geçirildi.
Alınan bilgiye göre, bir istihbaratı değerlendiren jandarma ekipleri Nalbant köyünde oturan bir şahsın evine, Tavşanlı Sulh Ceza Mahkemesi'nden aldıkları izinle operasyon yaptı. S.Y. isimli şahsın evinde yapılan aramada 4 adet küp, üzerinde çeşitli yazılar bulunan 5 adet mermer taş ele geçirildi. Hakkında 'Kültür Tabiat Varlıkları Kaçakçılığı' iddiasıyla soruşturma evrakı hazırlanan S.Y. serbest bırakılırken, ele geçen malzemeler incelenmek üzere Müze Müdürlüğü'ne gönderildi 

          
              
        Köyümüzün önemli tarihi yerlerinden biride (Cumanın önü mevkiidir.


          

               Cumanın Önü 

           Cumanın önü denilen yerde tarihi bir Camisi, caminin önünde yine o camiyle yaşıt, belki camiden de yaşlı asırlık bir dut ağacı bulunmaktadır.

Yine bunların yaşına denk, birde Kabaağaç (Palamut ağacı) bulunmaktadır.

Ve birde yaşı bunlar kadar olmasa da tarihi ve mimari değeri dikkatlerden kaçmayan bir çeşme vardır.

      

Tarihimizden bizlere miras olarak kalan bu eserlerin önemli özellikleri şunlardır:

a) Cuma camisi:

          Osmanlı döneminde Cuma namazları devletin görevlendirmiş olduğu hatiplerce belli merkezlerde kılındığı için çeşitli mahallere Cuma camileri yapılmıştır.

 Bu sebeple köyümüzün de hem tarihi bir mekânda bulunması, hem de yerleşim olarak komşu köyleri etrafında çevreleyen bir konumda olması sebebiyle, Cuma namazlarının burada kılınmasına karar verilmiştir.

Her Cuma ve Bayram günleri sekiz on tana komşu köyümüz burada toplanır; hem Cuma namazlarını idrak eder hem de cumanın ve bayramın asıl ruhuna uygun olarak Müslümanlar birbiriyle tanışır, kaynaşır, bayramlaşır ve böylece toplum arasında sağlam bir birlik beraberlikte oluşurmuş.

                                 

                                    Cuma Camisi

         
            Bu caminin yapılışıyla ilgili kesin bir bilgi olmamakla beraber bu konuda atadan dededen duyma çeşitli rivayetler mevcuttur. 

          *Bu rivayetlerin ilki, bu caminin eskiden bir kilise olduğu ve daha sonra camiye dönüştürüldüğüdür.

Hakikaten caminin sol arka Mermer köşe taşında Latince yazılar bulunması, giriş kısmında yine yuvarlak mermer sütunların olması ve diğer çeşitli veriler, buranın epey tarihi olduğunu göstermektedir. Fakat bu caminin mimari tarzı kiliseden çok cami olarak yapıldığını göstermektedir. Kiliseler doğu batı istikametine doğru inşa edilirken, bu cami kıble istikameti esas alınarak yapılmış ve bir kilise mimarisinden ziyade camii mimarisi göz önünde bulundurularak yapılmıştır.        

         *İkinci rivayetse; Bu camiyi Buraya Osmanlı devletinin emriyle o zamanlar Harmancıkta Osmanlının beyi olarak bulunan Paşa beyin yaptırdığıdır.

Fakat bu defada köşe taşlarındaki Latince yazılar kafaları karıştırmaktadır. Osmanlı paşası yaptırsa bu mermerlere Latince yazıları niye yazdırsın.

         *Üçüncü rivayet; Bu cami ilkin burada değil hemen kenarında ki bir yerdeymiş ve daha sonra buraya yapılmış.

         Bu rivayetlerden hareketle bir değerlendirmede biz yapacak olursak; bu cami daha önce kilise olarak hemen kenarındaki yerde yıkılmış ve virane bir biçimde duruyordu. Cuma camilerinin yapılması emri çıkınca buradaki kilisenin malzemeleri kullanılarak hemen kenarına bir cami, Cuma Camisi yapıldı.

Kim bilir… beklide…(yorum)

 
 1)Ahşap pencere korkulukları ve kenarındaki kalıntıda merdiven korkuluğu   2)Giriş kapısının üzerindeki kitabe şeklindeki mermer ta. 3-Caminin iç sütunlarının üzerine oturduğumermer ayaklıklar

                      

            Bazı kaynaklarda Cuma camisiyle ilgili şöyle bir bilgide vardır.

Orhaneli ilçesinin Nalbant Köyü’nde bulunan Murat Çelebi Camisi’nin kitabesi bulunmadığından ve vakıf kayıtlarında da bununla ilgili bir bilgiye rastlanmadığından kimin tarafından ve ne zaman yaptırıldığı bilinmemektedir.
Cami, kuzey-güney doğrultusunda, dikdörtgen planlı ahşap çatılıdır. Son cemaat yeri iki katlıdır. İki sütun ve bir ahşap desteğe oturmaktadır. İbadet mekânı düz tavanlı olup, tavanı taşıyan iki destek bulunmaktadır. Güney duvarı ekseninde yarım yuvarlak bir mihrap nişi, batısında da bir minber bulunmaktadır. Cami doğu ve batı duvarlarında birbirlerine eşit ikişer pencere, kuzeydeki giriş kapısı yanında birer pencere ile aydınlatılmaktadır.”

         

Buradaki yapılan tarif tıpatıp bu camiyi tutmaktadır. Tek tutmayan yanı Orhaneli ilçesinin değil Harmancık ilçesinin olması. Fakat Harmancık daha 1987 yılında ilçe oldu. Ondan önce Nalbant köyü Orhaneli ye bağlıydı. Zaten Orhaneli’nin de Nalbant köyü diye bir başka köyü yok.

                           
              
Caminin önemli bir özelliği de şudur; Bursa dağ yöresinde bulunan Cuma camilerinin içinde ayakta kalıp hala kullanılan tek Cuma camisi olmasıdır.

Bu camide hala asırlardan beri sürüp gelen eski gelenek bozulmamış; civar köyler artık gelmese de, iki mahalle Cuma ve bayram namazlarını toplanıp hala burada eda etmektedirler.  

 
            

        Cuma vakti cemaat camiye toplanıyor

 
             

Asırlık bir camide Cuma Namazı

 
           

 Bayram Namazından sonra köylülerin bayramlaşma merasimi

 

b) Kara dut;

             Karadut caminin önünde ve sağ köşesine yakınca bir yerde bulunmaktadır.

            Bu dudu ilk gören bir insanın zihninde, asırların çile ve sıkıntılarını bugünlere kadar taşıyıp gelmekten sanki sırtı iki büklüm olmuş, bu sebeple gövdesinin çoğu yerinde urlar, yaralar oluşmuş buna rağmen hala ayakta kalabilmek için iki bastona birden tutunup ayakta durmaya çalışan bir piri faninin halini çağrıştırır.

            Bundan yaklaşık yirmi-yirmi beş yıl öncesine kadar, ihtiyarlıktan dolayı beli iyice kamburlaşan bu dutun altında, ona destek olan mermerden iki tane direk bulunmaktaydı.

Ne yazık ki bu ihtiyar dudun dayandığı bu direkler bazı asi ve soysuz torunlar tarafından hazine vardır düşüncesiyle vicdansızca elinden alınarak onu yıkılmakla karşı karşıya bırakmışlardır.

Daha sonraki yıllarda bu direklerin yerine duda destek olması için bir duvar örülmüştür.

               

                              Karadudun Gövdesi

Kara dudun tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur fakat yaşının caminin yaşıyla birlikte olduğu düşünülmektedir. Beklide daha önce burada bahsedildiği gibi kilise varsa kiliseyle birliktede olabilir.

Fakat şu kesindir ki bu bölgede bu duttan daha tarihi bir başka ağaç yoktur.

           Kara dudun tarihi özelliğinin yanında kendine has bazı özellikleri de vardır.

İlki, bu dut diğer dutlardan bir iki ay geç olur. Temmuz ağustos aylarında olur. Tadı normal dut tadında değildir. Ekşimsiye yakın fakat oldukça güzel bir tadı vardır. Normal dutlar gibi olgunlaşınca dibine dökülmez. Olgunlaşmış bir dutu  dalından biraz zorlanarak koparırsın ve koparırken de ellerin ve kolların kan içinde kalmış gibi kıpkırmızı dut boyası olur ve yıkamakla da zor çıkar. Yani bu duttan yemek istiyorsan mutlaka elin kolun ağzın yüzün elbisen kıpkırmızı kan gibi boya olur.

Bir diğer özelliği de bu dudun kendi şahsına münhasır olmasıdır. Başka bir duda aşı yapmakla kolay kolay tutmaz ve tutturan da çok nadirdir.

 

c) Kaba ağaç:

 

         Kaba ağaçta cumanın önü denilen meydanda ve aşağı mahallenin mezarlığının içinde yer almaktadır. Onunda heybetinden ve azametinden anlaşılırki yaşı, cami ve duttan geri kalır değildir

         
       

                                          Kaba Ağaç

Gövde kalınlığı yaklaşık üç bucuk kulaçtır. Haşmetli dalları sağa ve sola yayılmış daha hiçbir yanında kendiliğinden oluşmuş çürük bir yer yoktur.

Ne yazıktır ki asırlardan beri sapasağlam günümüze kadar gelen bu mirasın, dallarının bir kısmını bilinçsizce elektrikçiler tarafından kesilmiş, gövdesinin birkaç yerini de para olabilir düşüncesiyle hazineciler oymuştur.

 

         

 
Kaba Ağaçla ilgili bir Hurafe

        Biz Türkler Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ettiğimizde bazı geleneklerimizi de beraberimizde getirdik. Orta Asya Türklerinde İslamiyetken önce hâkim olan bir inanç biçimi vardı.

Oda şuydu:

Yüksek dağlara, Ulu ağaçlara, Su kaynaklarının başlarına gidip oralardan yardım isteyip medet beklerlerdi. Bu tür gelenekler hala Anadolu’nun çoğu yerinde mevcut olduğu gibi bizim köyümüzde de hala bunun kalıntıları vardır.

.Bu kaba ağaç tarihi ve ulu bir ağaç olması sebebiyle yıllarca halkımız tarafından “Dede” olarak tabir edilmiş ve bu inanç biçimi hala köyümüzde devam etmektedir.

       Köyümüz ve çevre köyler tarafından bebeği huysuz olan anneler, ineği almayan vatandaşlar çocuklarının elbiselerini, ineklerinin yularlarını alıp buraya dedeye gelirler. Gelirken yanlarında, dedeye koyacak para şeker gözleme gibi adaklarda getirirler.

Dedeye gelen kişi önce bir abdest alır ve bu  ağacın (dedenin) etrafında ihlâs ve fatiha gibi sureleri okuyarak üç veyahut ta yedi kere dönerek yavrularının veyahut ta ineklerinin sakinleşmesini isterler.  
Daha sonra iki rekât namaz kılarak getirmiş oldukları adakları buraya bırakarak ayrılırlar.

Bu anlatılanlardan da hemen anlaşılacağı üzere bu inanç biçimi orta Asya Türklerinin inancı olan Şamanizm’le, İslam inancının karışımından oluşmaktadır. Tabiî ki bu tür bir uygulama İslam inancına göre büyük bir hurafedir ama ne yazık ki bu uygulama asırlardan beri hala sürüp gelmektedir.

 

d) çeşme:

      Çeşme cumanın önündeki meydanın tam ortasında yer almaktadır.

      
                     

                                       Çeşme

              Çeşmenin yaşı bu meydandaki diğer eserler kadar olmasa da anlatılanlara göre yine de iki asra yakın bir geçmişi vardır.

Meydanın ortasında bir harabe görünümünde duran bu tarihi çeşme; iki asırdır kim bilir bu meydanda nice atalarımıza dedelerimize Cuma abdesti aldırmış ve Pazar yolundan gelip geçen kaç yolcuya buz gibi sular ikram etmiştir.

Ama ne yazık ki görüldüğü gibi şimdi senelerden beri kendisi bir damla suya muhtaç olarak melül mahzun bir halde bu meydanın ortasında beklemektedir.

             Çeşmenin baş kısmındaki taşlar oyularak çeşitli desenler verilmiş ve akarı da mermer oyularak yapılmıştır. Çeşmenin başının iki yanında oyma işlemeciliyle Arapça olarak ‘Maşallah ve Bismillah’ gibi lafızlar yazılıdır.

Bu tarihi çeşme burada böyle beklerken ne yazık ki bilinçsizlikten kaynaklanan sebeplerden dolayı kenarlarına betondan yeni çeşmeler yapılmıştır.

Hâlbuki bu çeşmenin kenarları ve önü açılarak meydana çıkarılsa ve bir miktarda oluğuna su verilse hem atalarımızın mirasına sahip olmuş hem de tarihi bir değerimizi öldürmemiş olacağız!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

            

             *-*-*-*-*-*-*--*-*-*-*-*-*-*-*--*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*--*-*-*-*-

 

e) Demir kaynak Dede

            Demir kaynak dede; Köyümüz arazisi içinde bulunan Hoban Danişment köyünün mezarlığının içinde yer almaktadır.

Demir kaymak dede hakkında da kesin bir bilgi mevcut değildir. Bu konuda da yine çeşitli rivayetler mevcuttur

. Anlatıldığına göre bu dede; bir rivayete göre 'Hoban danişment' köyünden 'Hobanlar' sülalesinden ve İsmi de 'Hoban' olan bir zata aitmiş. Başka bir rivayete göre de Horasan erlerinden bir zat imiş ve gelmiş buraya yerleşmiş. 

Dedenin isminden de anlaşılacağı gibi bu zatın burada demircilik yaptığı ve demirleri elleriyle yoğurarak şekil verdiği söylenmektedir.      

Demirkaynak dedenin etrafında birçok tarihi ardıç ağaçları vardır. Bu ağaçlar ‘zararı oluyor’ inancıyla kimse tarafından kesilmez ve en ufak bir parçası evin önünde dahi bulundurulmaz

 
                

                                        Demir kaynak Dede

Not: Demir kaynak Dedenin türbesi göçecek hale geldiği için 2007 yılında yeniden yapıldı.

             Bu dede geçtiğimiz yıllara kadar kapısı olmayan ve dörtkenarında birer adet penceresi bulunan ahşap bir binadan oluşmaktaydı. Kuzey kısmındaki pencereye bir kapı takılmış ziyaretçiler içeriye buradan girerlerdi. Dedenin mezarı ise türbenin içinde ve güney kısmındaki duvara yakın bir yerde ve normalden biraz daha uzunca bir biçimdeydi.

              Bu mezarın kenarında bir mermer taş vardı ve bu taşın üzerinde ağaçtan yapılmış bir kafa vardı. 
Daha önceki yıllarda da bu türbede demirden bir ayna olduğu bilgileri köyümüzün ihtiyarları tarafından anlatılmaktadır. 
Bu aynayı gören 1933 doğumlu Köyümüz sakinlerinden 'Abdurrahman YILDIZ' ın bu konudaki verdiği bilgiler şöyledir:

 İki yüzü de normal bir demir (mat) şeklinde olan demirden yapılmış bu ayna bir bilgisayar CD sinin biraz daha büyüğü kadardı ve 20-25 uzunluğunda bir sapı mevcuttu.(Saplı ayna biçiminde)

 Ayrıca aynanın üzerinde Arapça yazılar  (ayetler) Vardı.
 Felç hastalığı ve şeytan çarpması gibi hastalığa yakalanan kişiler bu aynaya baktıklarında eğer iyi olacaklarsa aynada kendilerini görürmüş. Şayet hasta iyileşemeyecekse aynada kendini göremezmiş.

Bu aynayı hastası olan kişiler gelir buradan alır ve memleketlerine götürüp hastalarına baktırdıktan sonra tekrar geri buraya yerine getirip bırakırlarmış.
           Nihayet bu ayna 'Keles Kozağacı' köyünden hastası olan bir kişi tarafından köyüne götürülürken yolda güvenlik güçleriyle karşılaşır. Üzerindeki aynayı aldırırım korkusuyla kaçmaya başlar ve bunun üzerine bu kişiden şüphelenen güvenlik güçleri bu kişiyi yakalarlar ve aynayı üzerinde bulurlar.

Bunun ne olduğunu bu kişiye sorarlar?
Bu kişide bu aynanın özelliğini ve ne maksatla köyüne götürdüğünü anlatır.
Bunun üzerine o yetkili kişi ;
Daha hala siz böyle hurafelerle uğraşmaktan vazgeçmediniz mi? diyerek o aynayı alır ve Keles’e götürür. Ondan sonra bu aynanın akıbetinden bir daha haber yoktur. 
Fakat ağaçtan yapılmış o kafa şeklindeki ağaç daha yakın bir süreye kadar durmaktaydı fakat şu an oda yok.

           Cumartesi günleri Demir kaynak dedenin dede günüdür. O gün civar köylerden ve şehirlerden bu dedeye ziyaretçiler gelir ve burada çeşitli istek ve dileklerde bulunurlar.

Dedeye gelen kişi önce bir abdest alır ve türbenin içine girer. Beraberinde getirmiş olduğu adakları (gözleme, kızarmış tavuk, yumurta, para, şeker vs.) leri dedenin içinde bulunan mermer taşının üzerine bırakır ve ihlâs, fatiha ve ayetelkürsi surelerini okuyarak yedi defa mezarın etrafında döner. Dolaşma bitince istek ve dileklerde bulunur burada bulunan o ağaç kafayla vücudunun her tarafını iyice sıvazlar. Daha sonra türbenin içinde iki rekât namaz kılar ve ziyaretini bitirmiş olur.

Kısacası; yukarıdaki hurafenin bir tekrarı da burada yine gözlenmektedir.

             Dedeye bırakmış olduğu adakları da köyümüzden orayı gözleyen çocuklar gidip hemen kaparlar.

           Ne yazık ki bu tarihi türbede hazinecilerin hışmından nasibini fazlasıyla almıştır. Türbenin içindeki mezar defalarca hazineciler tarafından kazılmış şu an eski halinden eser kalmamıştır.


Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir.Yazan yapana sadık kalmassa, değişmeyen hakikat,insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.....
                                                                       
                                                                                     Kemal Atatürk
                                                                        

 NOT: Bu bilgiler tamamen köyümüz halkı tarafında konuşulup anlatılan ve onlarında atalarından dedelerinden duydukları bilgilere dayanılarak yazılmıştır. Araştırma ve incelemeye dayalı hiçbir tarihi değeri ve kesinliği yoktur. 

 

Not: Bu tarihi miraslara karşı hazineciler tarafından hunharca yapılan tahribatlara karşı, son yıllarda köy halkı ve Karakol işbirliği içine girerek çeşitli takip ve önlemler alınmışlardır.

 

 

 
 
....
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol